Halkidiki - Possidi'den çıkınca Makedonya - Ohrid'e yöneldik. Güzergahımızı Selanik ve Bitola'dan geçecek şekilde ayarladık çünkü Lili'ye Atatürk'ün doğduğu evi ve okuduğu okulu göstermeye söz vermiştik. Bu yol da bu sözü tutmak için iyi bir fırsattı. Anıtkabir'den önce buraları görmeli diye düşünmüştük.
Çok heyecanlıydı Lili. Bütün yol; "Hadi geldik mi?"lerle uğraştık. Sonunda şehre ulaştığımızda oturup WiFi olan bir pastahanede, Atatürk Müzesine tam ulaşacağımız haritayı indirdik. Bu arada da Yunan kahvemizi yudumladık.
Müze 2013 yılında restrasyonu tamamlanınca eski sıcacık ev atmosferi halinden arınıp tam anlamıyla yepyeni ve tamtakır boş haliyle karşımızdaydı. İyi ki Atatürk'ün mumyasını oturtmuşlar salona! Yoksa bu evi sıradan bir evden ayıran hiç bir şey kalmamıştı. Atatürk'e ait bir tek parça bile kalmamıştı. Soracak olursanız, cevapları her hatıranın Türkiye'de farklı müzelere gönderildiği oluyor. Bunların hepsini bilerek gitmiştim aslında ama yine de bu kadarını tahmin etmemiştim. Bir boşluk, bir hayal kırıklığı ki anlatamam. Şimdi gel de Lili'nin yüzüne bak!
İşte çok merak edenler için salonun ortasına minik bir maketle evi sergilemişler. Buradan görüp anlayın artık. Atatürk'ün çorabına, kundak bezine ne gerek var canım? Ne mi gerek var? Tarihte yaşayan bu insanın var olduğuna ve bir hikaye - efsane değil de bizim gibi bebek doğup büyüyen bir insan olduğuna, gerçek olduğuna kızımın inanması için gerekli bence. Belki de tam da bu unutturulmak isteniyor bilemiyorum. Sadece Almanya'ya baktığımda bir faşist olan Hitler'in anıları ile dolu bir sürü müze ve katliamları ile ilgili yüzlerce ev gezdiğimi hatırlıyorum bir zamanlar. Oysa Atatürk ne bir faşistti ne de bir nazist. O sadece milletine, o zor koşullarda bir vatan sunacak kadar üstün bir zekaydı ve sonuç; Bu boş ev!
İşte bir fotoğraf - boş bir oda. Duvarlarda resimler ve hoparlörlerden Atatürk'ü anlatan bir bant kaydı çalıyor. Lili ise üst kattan koşarak inip bana sordu.
"Anne - anne, Atatürk'ün bebeklik eşyaları yok. Üst katta da yok anne her yere baktım. Öğretmenim var demişti. Sen de anlatmıştın ya, nerdeler?"
Cevap vermeye çalıştım kem küm. "Burayı restore ederken götürmüşler annecim.
" Resto - ne?" diye sordu.
"Yani ev çok eskidiği için biraz tamir etmek lazımmış, duvarları boyarken eşyalar badana boyası ile lekelenmesin diye Türkiye'ye korumaya göndermişler annecim."
O anda Lili'yi en az üzecek cevap buydu. Ben de böyle söyledim ama doğrusunu isterseniz ona yalan söylemekten nefret ediyorum. Birilerinin hataları yüzünden yalan söylemektense daha çok.
O da;"E tamam işte artık burası tertemiz, getirsinler o zaman anne..."
"Getirsinler annecim, artık getirsinler..."
İşte kalan tek oda. Mutfakları... Birilerinin burada gerçekten yaşadığına dair tek kanıt. Onun dışında her yer boşluk... Tarih işte böyle silinir... Silince ne kazanacağız ki? Birisi anlatsa ya bana!
Tarihi olmayan bir toplum noluyordu onu da mı unuttuk. Hatırlatayım mı? Tarihi olmayan bir toplumun geleceği de olmaz derler! Buna da hazır mıyız bakalım?
6 yorum :
geçtiğimiz günlerde televizyonda kanalların biri göstermişti,ben bile orayı gezmediğim halde izlediğim kadarıyla çok yadırgamıştım,hemen hemen hiçbirşey yoktu,oysa ki Trabzon'daki Atatürk Köşkü'nü gezmiştim yıllar evvel,orada daha fazla şey vardı,hiç çıkmak istememiştim,sanki biraz daha dursak O gelecekmiş gibiydi içim :(
ama diğer tarafta bilmem kimin kılı filancanın çarığı deyip neredeyse tapınacaklar ,fotoğraflarınızı görünce nasıl üzüldüm anlatamam ama olsun canım atamı kalbimizden asla silemeyecekler
sevgilerimle
ama diğer tarafta bilmem kimin kılı filancanın çarığı deyip neredeyse tapınacaklar ,fotoğraflarınızı görünce nasıl üzüldüm anlatamam ama olsun canım atamı kalbimizden asla silemeyecekler
sevgilerimle
Gerçekten birilerinin nasıl nefret ettiğini gösteriyor tüm bunlar. Nasıl bu kadar nankör olabiliyorlar vatanlarını zekasına ve cesaretine borçlu oldukları bir insana ?
Özge
minik mini: Ben de Alpullu kasabasında Atatürk'ün kurduğu şeker fabrikasının minik konağında bir gece kalan Atatürk'ün ondasını gördüm. İnan Atatürk'ün sigara içip külünü silktiği kültabağı külü ile birlikte korunuyor. İnsan öyle güzel hissediyor ki varlığını. İnanılmaz... Ama evini neden koruyamadık anlayamadım bir küle bile sahip çıkabiliyorken:( Çok moralim bozuldu çok. Yazıyı bile yazınca bütün gün üzüldüm:(
berrin özensoy: Böyle kutlsal insanların gerçekten tırnağına bile sahip çıkmalıyız bence. Sıradan bir insan değildi ki Atatürk. En azından dünyanın bile kabul ettiği üstün zekadan dolayı hak ediyor saygıyı. İnsana Türk olduğu için gurur duymayı öğreten bir lider. Bilmiyorum, seviyorum onu öğrettiklerinden dolayı ben. Keşke böyle olmasaymış.
Petit Designer: Dediğim gibi Almanlar da Hitler'den gerçekten nefret ediyor belki ama onu silmiyorlar. Aksine koruyup herkese bir örnek gibi gösteriyorlar. "Böyle olmayın" dedikleri bir örnek var tarihlerinde, bizimse "Böyle olun" diyeceğimiz bir örnek. Şanslıyız ama çok aslına bakarsan. Sadece fark edemiyoruz. Yazık...
Biliyordum, duymuştum çünkü!.. En çok üzüldüğüm ne biliyor musun, güzelliklerin ve zekanın sürekli cezalandırılmak istendiğini yıllaaaar öncesinden öğrenmiştim! Oradakiler ayrı buradakiler daha da ayrı, yazık...! İnsanoğlu bir tık da olsa aşama kaydetmeli artık. Temizlenmeli bazı şeyler, ben ummak ve görmek istiyorum ve olacak elbette...!
Yorum Gönder