21 May 2015

Çiçekli Bomber Ceket ve İçimdeki çiçekler


Zor bir kıştı geride bıraktığımız. Annem de ben de çok zorlandık. Anneannem ve dedeme bakma işinde ona çok yardım etmek zorunda kalmıştım. Dedem alzhaimer ve annanem yatalak olduğundan bakım işi güç isteyen bir işti. Ama asıl zor olanın ne olduğunu aşağıda bulacaksınız ben size bomber ceketimi anlatmak istiyorum bu paragrafta.

Baharın ilk güneşli günlerinde kendimizi pazara attık bir gün annemle, dedemler evlerine gittikten sonra. İlk defa annemi bu gözle görüyordum pazarda. Mutlu olmak için tezgahlara umutla bakıyordu. Sanki muzların sarısı, çileklerin kırmızısında ve hatta kokusunda hayatı arıyordu. Onu kumaşların yanına sürükledim. Normalde dikiş dikmemden nefret etmesine rağmen beni mutlu etmek için ve sanırım kışın ona destek olduğum için teşekkür etmek istediğinden o da kumaşları karıştırdı ve üzerimdeki kumaşı buldu. Kumaşın üzerinde baskılı şekilde 36 - 38 beden kalıp basılmıştı. Bana kalan sadece çizgilerden kesip dikmek olacaktı. İkimiz de bu fikri çok sevdik. Hatta evde dikerken ön kısmı ikiye ayırıp fermuar takma fikri de benimdi. Yani bunu bomber ceket olarak gören bendim sanırım. Belki de gömlek olmak üzere basılmıştı bilemiyorum. Ben üzerindeki çiçekleri çok sevdim sadece.



Üzerimdeki çiçekler güzeller, bir de içimdekileri konuşalım. Aslında her sabah uyandığımda kendimi geçmişteki sıkıcı - üzücü olayları hatırlarken ve onlara hırslanıp kendimi üzerken buluyordum. Hatırlamadığım kadar uzun zamandır bu böyleydi. Beynim bana nasıl bir oyun oynuyorsa, gözlerimi açmaya başlarken bile aklıma bana yapılan haksızlıklar gelirdi hep benim ve ta ki ben günün 3. kahvesini içene kadar da bu ruh halinden çıkamazdım. Hatta bu yüzden 3 kahveyi birden kocaman bir bardağa koyup içmeye çalışırdım ki bir an önce geleneksel sabah üzülmesi seansıma son vereyim. Bu süreçte bana haksızlık edenleri tartaklamaya gücüm nasıl yetmez diye, neden kadın oldum diye kendimi yemeyi de eksik etmezdim. Yani gün bana 3 kahveden önce asla aymazdı eskiden.
Ta ki anneannem ve dedeme bakma görevi bana verilene kadar. Annem öğretmen olduğundan öğleden sonra okula gidince ben de onlara gidip önce meyvelerini verirdim. Bir saat sonra çay ve kek saatleri (kekleri ben yapardım), bir saat sonra patlamış mısır ya da kuru yemiş saatleri, bir saat sonra Türk Kahvesi keyifleri ve ondan yarım saat sonra dedemin ilaç saatleri bir saat sonra da yine ananemin ilaçları. Bu arada sürekli kendi evime gidip 10 kişilik çorbayı, yemeği, salatayı yani akşam yemeğini hazırlardım. Bütün bu koşuşturma ve emeğin sonunda siz diyeceksiniz ki neden zayıfladığını anladık Suzy:) Ama ananem ne derdi biliyor musunuz. O asla takdir etmezdi. Yukarıda yazdığım gibi zor olan onlara bakmak değil, zor olan mutlu edememekti, memnuniyetsizliğiydi...
Sonra bir sabah yatağımda yine aklımda o hırslı ve öfkeli konuşmalar yankılanırken birden bulutlar ayrılmaya ve çiçekleri görmeye başladım aklımda. Benim bu halim genetikti. Benim hayatım çok güzeldi aslında, ilk defa haksızlığa uğrayan ben değildim hayatta, sadece ben mutsuz olmak için her üzücü detayı görmeye programlıydım ananem gibi. Ben ona benziyordum çünkü onun DNA kodlamaları benimkine de aktarılmıştı. Ben aslında içinde yaşadığım olağanüstü güzel hayatı görmemeye programlıydım. Ben aslında kendimi mutsuz edecek bir şey bulamayınca onu üretmeye bile programlıydım. Aman Allahım... Ananeme şükrediyorum ki gelip bana ayna tuttu. O tamamen benim için kendimi bulma kılavuzu oldu artık. Her eksi yönü bende de vardı. İşte blokajlarım bunlardı, hayatta başarısız olmamı sağlayan. Onları içimde bulamadığım için ananem bize geldi ve benim kendimi bulmamı sağladı. Bu tesadüf bile değildi. Ben merak etmeye başlamıştım bunlar neden bana oluyor diye ve evren evime cevap anahtarını gönderdi. Artık bana sadece geride kalan tüm haksızlıkları affetmek kalıyordu ve öfkemden kurtulmak. Bu da kolay değil tabi ki ofke ile yaşamaya alışmış biri için ama bizzat yaşadım ve biliyorum ki niyet ederseniz mutlaka başarıyorsunuz. Uzun bir süre affetmeyi öğrenmeye çalıştım ve sonunda başaramayınca bir gece sadece diledim ve bir rüya gördüm. Şimdilerde bu rüyayı meditasyon olarak kullanıyorum.
O rüyadan beri sabahları açan çiçekler görüyorum rüyalarımda hatta kokularını bile hissediyorum. Kuşların cıvıltısını duyuyorum uyanırken ve genelde içimde çok tatlı bir şarkı mırıldanıyor oluyorum. Sanırım affedebilme yeteneği edinerek ailemin DNA kodlarında köklü bir değişiklik yarattım ve buna geleceği sağlığa kavuşturma diyebiliriz:) Artık Lili bu mutsuzluk ve öfke ile büyümeyecek. Onun da içinde çiçekler açtıracak bir annesi var artık;)
Affedin gitsin millet, içinizde çiçekler açsın sizin de, mutluluğun her rengi sizin olsun.
Affedin...

6 yorum :

ANTİGONE dedi ki...

için de dışın da çiçek açmış bugün. ne güzel...

Melislicious dedi ki...

O kadar güzel yazmışsın ki ara ara kendimi buldum yazıda ben de zor affedenlerdenim maalesef!
Bu arada gerçekten inceciksin çok tatlısın onu da belirteyim:))) İçin dışın da hep çiçek açsın, hep güzel uyan güne!

Unknown dedi ki...

Ne kadar güzel açıklamışsınız bende artık affediyorum ve uzatmıyorum başkası için değil kendi huzurum için yapıyorum :)

gooogoook dedi ki...

Satırları okumak büyük keyif verdi. Çok tatlı birşey diktiğin ceket , onu öyle görebilmek de ayrı güzel çok tatlı olmuş. O çiçekler hepimiz de ayrı ayrı açsın, aynaları da iyi keşfetmek dileğiyle:)

ysmnmlkc dedi ki...

affetmek sırtınızdaki yükü atmaktır.öfke ve kin insanın içini çürütür..benzer şeyler yaşıyoruz hayatta hepimiz..affetmek ruhunuzu özgürleştiriyor..hafifliyorsunuz..birde yazın..bir deftere yaşadıklarınızı ,hislerinizi herşeyi yazın..inanın yazarken çok ağlıyor deşarj oluyorsunuz ama...sonra bir bakıyorsunuz uçup gitmiş herşey...defterde saklı kalmış...sevgiler:)

nuralp dedi ki...

Merhaba Suzzy, ne güzel anlatmışsın. Şanslısın ki şifreleri çözmüşsün. Darısı başıma :) Kin gütmüyorum belki ama bana yapılan haksızlıkları af edemiyorum. Acaba gerçekten istemiyor muyum? Nasıl yapacağım hiç bir fikrim yok... :( Sevgiler...