3 Ara 2015

Gri manto ve Bordo



Geçen seneden beri gri manto alsam mı yok almasam mı, kapşonlu mu koca yakalı mı, diksem mi yoksa sipariş mi etsem derken sonunda kısmetimde ne ise o geldi. Ancak çelişkiler bitti mi derseniz, malesef bitmedi. Hala içimden bir de koca kapşonlusunu dikmek geliyor. Belki de daha da uzunu...
İstemenin sonu yok. Yine de dolabıma sözüm var. Bir kıyafet çıkmadan biri daha girmeyecek. Yoksa dolapla aramız bozulacak bu gidişle.



Sahi ne deniyor bu sürekli bir şeyler istemeye: aç gözlülük, maymun iştahlılık, doyumsuzluk... vs bir sürü ismi var. Aslında biliyor musunuz? Bunların hiç biri bana ayıp gelmiyor. Ne insanın nefsine hakim olamayıp deli gibi alışveriş yapması ayıp, ne de koca koca çikolata paketlerini bitirmek. Nefsine hakim olmak zamanla yavaş yavaş öğrenilen bir şey. Hata yapmak bu kadar da ayıp bir durum değil çünkü insanız ve seçme hakkı ile yaratıldı ruhumuz. Üstelik insanın malzemesi evreninki ile aynı. Evren sürekli genişleyen ve büyüyen bir şey ise ruh da öyle. Sürekli büyümek ve genişlemek istiyor. Bu da edinilen yeni tecrübelerle oluyor.
Bir yeteneğinizle çok başarılı olmaya çalışıyorsunuz diyelim, başarınca da bir sonraki yeteneğe atlıyorsunuz öyle değil mi? Bu arada başaramayacağınızı kulağınıza fısıldayıp duran egonuz size öylesine engel oluyor ki mecburen elinizdekilerle yetinmek zorunda gibi hissedip kendinizi mevcut duruma kilitleyebiliyoruz. Mevcut durumda elinizden sadece çikolata, dondurma yemek ya da sigara içmek geliyorsa, burada ayıplanacak olan tam olarak insanın kendisi değildir. Kendisini yeterince tanıyamamış olmasıdır. Tanısa eminim kendinin çok özel olduğunu bilirdi ve her yeteneğinin ardında kapı gibi dururdu. Her istediğini yapmak ve kendini mutlu etmek için yaşardı sadece. Egolarının oyunlarına gelmezdi.
Diyorum ki hayat bir oyun ve ego da, oyun bozan mızıkçı bir arkadaş. Onu oyun dışı edemezsiniz, hayat oyununun kuralı oyunu onunla oynamak. O zaman kazanmak için onu çok iyi tanımalısınız. Onun atacağı hamleleri iyi hesaplarsanız, geleceğinizin size ait dizginlerini sadece siz yönlendirirsiniz. Egonuz da yan koltukta keyifle sizinle hayat turunu tamamlar. Yani aslında ego iyi bir şeyi yarattığınızda buna karşı çıkmaz, tam aksine siz onu yaratmadan önce engel olmaya çalışır. Diyelim ki yemediniz onun küçük oyunlarını ve başardınız. Yeni yeteneğinizle çok ünlü ya da çok zengin oldunuz, o zaman sevgili egocuğunuz hemen kendini yeni duruma uyduruverir ve sanki hep oradaymış gibi adapte oluverir. Bazense tam tersine bunlara layık olmadığınızı er ya da geç o yeni şöhretinizden ya da zenginliğinizden olacağınızı konuşmaya devam eder. Siz onu dinledikçe birden tepeden düşüverebilirsiniz de...
Bu nedenle kulağınız onda olsun. Her an her dakika size neler yaptığını inceleyin. Kendinize çok anlayışlı olun. Hemen onu ikna etmenin yollarını bulun. Ancak asla zıtlaşmayın. Kesin o kazanır. Sizin alacağınız kararları bile sizden 7 sn önce biliyor. Çünkü beyin nöronları bu şekilde hareket ediyor. Önce bilinç altı haberdar ediliyor olan bitenden ve beyin analiz edip karar verene kadar aldığı karar yine bilinç altından geçerek oluşturuluyor. Üzgünüm, baştan kaybetmiş gibi hissettirmiş olabilirim size ancak bu sarmaldan çıkmanın çok basit bir yolu var. Beyninle değil kalbinle karar vermek. Kalbinizi dinleyin! O size iyi gelecek olanı, beyinden çok daha önce hisseder. Manyetik algı alanı beyininkinden 1000 kat daha geniştir. Beyin olan biteni analiz etmek için tasarlanmış bir bilgisayar iken, kalp olabilecek olanı da sezebilecek bir sihir gibi. Kalpten isteyip, isteklerinizi gerçekleştirmek için beyninizi kullansanız sanki daha mı pratik ne;)



Hiç yorum yok :