13 Oca 2016

Meteora ve Yunanistan

 (Paralia Kilisesi)

Hani demiştim ya 2015 beni son bir kez mutlu etmek için harika bir tatil hediye etti diye. Bu defa gerçekten varlığından haberim bile olmayan bir güzelliği gördüm; Meteora'yı. 2015'in son günlerinde işte oralardan sizlere instagram hesabı aracılığı ile (@Lilibebek) fotoğraflar atıyordum. Orada kış ortası ne işim var diye düşünenleriniz olmuştur sanırım. Elbette sebepsiz asla gideceğim bir yer değil, bu nedenle harika sebebimiz için de 2015'e çok teşekkür ederim;)
Minik sebebimiz Lili'nin yelken takımı ile ilk defa yurt dışı yarışına gidiyor oluşu idi. Ümit vaat eden minik sporcu olarak ilk defa ülkesini yurt dışındaki uluslararası bir yarışta temsil etmiş oldu. Biz de onu bu ilkte yalnız bırakmamış olduk. Tabi ki Lili takımıyla, kendi hotelinde kaldı, yarış disiplinini bozmamak için mümkün olduğunda takımdan uzak durmaya çalıştık ancak onları yalnız bırakmayacak kadar, desteğimizi hissettirecek kadar da yakın kaldık. Geri kalan zamanda da çevreyi keşfettik. İşte bu sürpriz hikaye aşağıda başlıyor...

 (Olimpos Dağı ve martılar)
(Dikkat: çok fotoğraflı yazı;)


Yunanistan'ın Katerini şehrinde yapılan Optimist Christmas Cup yarışlarına sponsorluk eden hotele geldiğimizde akşam olmuştu ve gözlerimizi ışıl ışıl yeni yıl süsleri büyüledi. Hotel gerçekten çok lüx görünüyordu (bilmek isteyenler için: Katerini Mediterranean Village ). Çocuklar adına çok sevindik ve onları odalarına yerleştirdikten sonra kendimize farklı bir hotel bulmak üzere hemen yola çıktık. Onların kaldıkları hotelden 10dk mesafede kendimize minik ve mütevazi bir hotel bulduk. Hotel'deki müşteri temsilcisinin Bulgar olduğunu anladığımızda İngilizce'den Bulgarca'ya döndük çünkü buralarda yabancı dil sadece hotel odasını tutana kadar ya da yemek siparişinizi verene kadar yetiyor. Sohbet etmek istediğinizde bakakalıyorlar.
Sabah olduğunda hotelimizin karşısındaki kiliseden (üstteki 1. fotoğraf) gelen çan sesleri ile uyandık. Hatta o anın videosu instagram hesabımda (burda) hatırladınız mi? Sonra minik bir kahvaltı, ki büyük olamaz zaten. O bereketli kahvaltı anlayışı sadece canım ülkeme aittir. O koca koca Yunan zeytinlerinden yedik kahvaltıda ve hepsi zehir gibi acıydı. Üstüne üstlük kahvaltıda feta peynirlerini yemiyor oluşları da çok ilginç. Mesela kahvaltıda neden cacıki vardı arkadaşım (susuz cacık bildiğin), bunu da çözemedik. Yine de detaylara takılmadan Paralia'yı keşfe çıktık. Günün ilk ışıkları ile küçük bir sahil kasabası gördük. Ancak turistik bir bölge olduğundan hotellerin ve mağazaların çoğu kapalı idi. Sadece dönemsel olarak açıldıkları üzerlerindeki tozdan belli oluyordu.
Yürüdük yürüdük ve Paralia Liman'ına ulaştık. Sarı demirden parmaklıklı bir köprüye vardık ve bekçilik eden martıları kovmadan Olimpos Dağı'nı fotoğrafladık (üstteki fotoğraf).


Yarış saati yaklaşınca takımı görmeye gittik. Herkes hazırdı ve rüzgarı bekliyordu. Ancak sadece beklemekle kalındı ilk gün. Rüzgar çıkmadı ve yarış olamadı. Sonraki güne ümitler bağlandı.
Biz de geliş yolunun yorgunluğunu atabilmek için o gün Meteora'yı görmeye çıkmadık. Nasıl olsa orada geçireceğimiz dört koca gün vardı.


Ancak diğer gün minik bir rüzgarın verdiği ümitle tekneler suya daldı ve biz de miniklere şans dileyip Meteora yollarına düştük. İki saatlik mesafe (yaklaşık 200km) geçince karşımızda Meteora'nın kayalıkları görünüverdi. Heyecanım artmaya başlamıştı.


Motorcular için kamp yerlerini gördüğümüzde eşimle hayal kurmaya başladık. Yaza bir motor turu düzenlemeyi düşünüyoruz, acaba Meteora'yı plana dahil etmeli mi ki? Araç tepeye tırmandıkça hala sonbahar güzelliğini koruyan Meteora'nın gizemli güzelliği ortaya çıkmaya başladı. Koca koca kayaların tepelerine kurulan manastırları gördükçe şaşırdım. Oraya kurulmaları zor olmamış mı? Amaç ne acaba? (Hotel'e döndüğümüzde Bulgar dostumuz anlatıyor, Türkler'den korktukları için manastırların oralara kurulduğunu anlatıyor. İçimden geçiriyorum: "Her taşın altından mı Türkler çıkar!" Ve internette minik bir araştırma ile böyle bir önermenin mevcut olduğunu buluyorum. Bulgar dostumuz işkembesinden uydurmuyormuş."


Uçurumun ucunda, haşlanmış yumurtalarını soyup, ekmeklerini çilek reçeline banan, romantik ve genç bir çifti rahatsız etmeden biraz fotoğraf çekiyoruz(!) 
Gün alçalmaya başladığı için renkler çok daha güzel görünmeye başlıyor gözümüze. Zaten buraya gün batımı fotoğrafları çekmek için gruplar düzenlenip gelinirmiş bir de manastırları gezmek için otobüs turları var.


Artık kayaların üzerindeki manastırları fark ettikçe şaşırmaya başladım. Güneş bir bir aydınlatmaya başladı yapıları. Bu kiliselerden orada tam altı tane mevcutmuş. Ancak her yer uçurum. Hem korkunç, hem güzel.


İki kayanın arasından görünen manastırı fark ettiniz mi?


Bu da en büyük manastırları idi. Büyük kayanın arkasında kocaman bir yapı. Yan taraftan bir kısmı gözüküyor. Kapısında asılı kağıtta ziyaret saatlerinin 15:00'e kadar olduğu yazıyor. Kapıdan içeri yine de giriyoruz ve karşımızda tünel gibi bir yer çıkıyor. Tünelde biraz ilerleyince ir köprü ile başka bir kayaya geçiliyor. Aşağısı uçurum, bildiğiniz gibi değil, çok heyecanlı. Korkudan fotoğrafını çekemedim. Köprüden geçince bisürü merdiven çıkıp diğer kayanın tepesine çıkıyorsunuz ve asıl manastır kapısına ulaşıyorsunuz. Büyük fantazi burası! Saat üçten önce gelmek varmış! Belki yaza motorsiklet ile, kim bilir olamaz mı...


İşte böylece hayatımda göreceğimi hiç ummadığım bir güzelliğe şahit oldum 2015'in sonunda. Gün batımını da acemice fotoğrafladım. Bol bol şükrettim dağ tepelerinde bütün bu güzelliklere şahit olabilme şansını yakaladığım için şanslı bir ruhum diyorum. Çok ama çok güzel anlardı. Doğa öyle keyif veriyor ki insana. Fırsat bulursanız siz de görün. Havuz başı tatiller size göre değilse burası çok güzel bir alternatif.

3 yorum :

buluyol dedi ki...

Kesinlikle hayatımda gördüğüm ve ne çok etkilendiğim yerlerden bir tanesiydi Meteora. 2008 yılında ziyaret etme fırsatımız oldu. Biz ayrıca birkaç manastırın içine girme fırsatı da bulduk. Manastırlarda fotoğraf çekmek yasaktı ancak eşim birkaç tane çekti ve rahiplerden birinin de hışmına uğradı :(. İçeride bol bol Türklerle nasıl savaştık ve onları nasıl yendik resimleri vardı.
Gezi zevklerimiz çok benziyor sizinle. Daha önce gittiniz mi bilemiyorum ama Hırvatistan'daki Plitvice Doğal Parkını şiddetle tavsiye ederim.

Azize dedi ki...

Harika bir yere benziyor. Ben de Kotor ve Budva'yı görünce şaşırmış ve bayılmıştım.
Hele o kayanın arasından görünen manastır ne güzel öyle. Doğaya yakın olmak, görmek, gezmek ne güzel gerçekten de...
Selamlar,

Suzy dedi ki...

buluyol: Ayyy hemen Plitvice'ye baktık. Bu yaz planladığımız turun içine dahil ettik hemen eşimle. Harikaymış. Büyülendim. BaYılDım resmen teşekkürler...

Aze: Kotor ve Budva'ya da baktım şimdi. Allah kızmet ederse oraları da görürüz inşallah. Çok güzelmiş. Yazdım görülecek yerler listeme;) Çok teşekkür ederim.