18 Eyl 2014

Ohrid Cenneti


Dikkat çok fotoğraf var!!!

Ohrid gölünün en güzel yerindesiniz. Fotoğraflar biraz olsun aynalıyor bu cenneti. 
Gitmeden önce internetten okuduğum kadarı ile Ohridteki kiliseler ya da surlardan çok bu doğal güzelliği görmekti hedefim. 


Geçen yazımda feribota bindiğimizi yazmıştım, feribottan inince ne yapacağımı biliyordum. Şöyle bir hediyelik eşya dükkanlarına göz atalım derken gözümüze minicik bir merdiven ilişti.
(İnternette okuduğum kadarıyla gölün su kaynaklarının bulunduğu bu güzel park UNESCO tarafından korunuyormuş ve Dünya Mirasları listesine alındığı için gölde gezinmenin tek yolu motorsuz minik kayıklarmış.) İşte bu minik merdivenden aşağıya doğru bakınca Nikola Pavlevski'nin kayığını gördük. Kayığa doğru ilerledik. Her adımda fotoğraf çekiyordum. Nikola'nın yaklaştığını görmedim bile. Birden arkamızda belirdi. İngilizce selam verdi. Fiyatları sordum, kişi başı €5 dedi ama grupla olunca daha indirimli olacağını söyledi. Biz grup değiliz yine de hemen gidelim dedik ve bindik ancak ne olduysa biz oturunca oldu. İki Makedonya'lı orta yaşlı çift ve bir Hollandalı anne ve kız da tekneye binmek istedi. Sorun etmedik. Bindik ve sessizce Ohrid gölünü oluşturan kaynaklara yol aldık.


Nikola kürek çekmeye başlayınca bizlere sessiz olmasını mı istediğimizi yoksa gölü tanıtmasını mı istediğimizi sordu. Çünkü bazı gruplar sessizlik içerisinde öylece ilerlemek istermiş. Biz biraz bilgiye hayır diyemedik. Nikola da İngilizce ve Makedonca Ohrid gölünü oluşturan kaynakları anlattı. Ayrıca burayı ziyaret eden Holliwood  Star'larını saydı.


Biraz ilerleyince de teknedeki diğer yolculardan izin alarak bildiği bir Türkçe - daha ziyade RumeliTürküsünü bizim için söylemek istedi çünkü gölü Türkçe anlatamadığı için minik bir özür gibi kabul etmemizi istedi. Bir Türkü için izin istemesi bende acaba Türkçe'den rahatsız mı oluyorlar sorusunu uyandırdı ama buna alışıktım. Bulgaristan'da Türkçe konuşmak neredeyse bir suçtu bir zamanlar. Belki burada da böyle bir yaklaşım vardı Türklere karşı kim bilir. Oysa ben Makedonları Bulgarlardan daha sıcak ve samimi bulmuştum. Yide de 1395 - 1912 yılları arasında Osmanlı topraklarına dahil olan bu toprakların insanlarının bizi sevmesi mi yoksa nefret mi etmesi gerek bilemiyorum. 


Çifte çifte faytonları getirdim sana (x2)
Ne dedim sana mari kız darıldın bana
Amman ne dedim sana mari kız darıldın bana
Okka okka lokumları yedirdim sana (x2)
Ne dedim sana mari kız darıldın bana
Amman ne dedim sana mari kız darıldın bana
Şişe şişe konyakları içirdim sana (x2)
Ne dedim sana mari kız darıldın bana
Amman ne dedim sana mari kız darıldın bana

Bilmiyorsunuz değil mi bu Rumeli Türküsünü, ben de ilk defa Nikola'dan duydum:) Dinlemek isterseniz instagram hesabıma bir göz atın @lilibebek gün içerisinde paylaşacağım.


Bu minik kulübe gölün ortasındaydı. Nikola, Makedonca imalı bir şekilde "Ne için kullanıldığı konusunda hiç bir yorumda bulunmayacağım" dedi. Biraz da tasvip etmiyormuş gibi burun kıvırdı. Artık meraktan çatladım ama neyse. Makedon çiftler gülüştü. Ne için acaba içmekten ve Makedon şarkıları söylemekten başka.


Su öyle berraktı ki ve etraf öyle sessiz... Kuş sesleri ve bir karabatağın kanat çırpma sesini bile duyuyorduk. Hepimiz mutluluk sarhoşu gibiydik teknede. Sarhoş bir gülümseme ile etrafa bakınıyorduk. Sadece Nikola yoruluyordu kürek çekmekten.


Her an fotoğraf çekecek harika bir kare buluyorsunuz. Bir an kendimi gerçek bir fotoğrafçı gibi hissetmeye bile başladım. Oysa doğa poz filan vermiyordu, güzeldi be kardeşim! Çok güzeldi!


Bazı yerler öyle sığdı ki suyun altından minik kabarcıkları görebiliyordunuz. Yani şu meşhur kaynaklardan çıkan suyu gözlemlemek mümkün. Kayığı bu kayalıklara oturtmadan geçmekse Usta Nikola'nın işi.


İşte size doğanın dokunulmamış olmasının bir ispatı. Devrilen ağaçlara bile dokunma hakları yok. Eğer devrilecekse o ağaç devrilecek ve buz gibi Ohrid sularına gömülüp çürümeye çalışacak. Doğa kendisi ile başbaşa orada. Siz ancak onun bir parçası olabiliyorsunuz bir anlık. 


Nikola'nın kayığının dışında da kayıklar var hatta firmalar kurulmuş ve daha büyük grupları 4 - 5  kayık birden gezdiriyor bu kayıklar. İşte bunun gibi sarı - yeşil renkte ancak daha büyükler. Şimdi tüm bu fotoğraflardan sonra sizce de burası cennet değil mi? Ben diyorum ki bu cennet sonbaharda da şahanedir. O sonbahar yaprakları nefes kesmeye başlamıştır gölün etrafında. Burası hakkındaki fikrim bir rüya kadar güzel oluşu ve bu rüyadan uyanmak istemediğimdir. Korkarım Ohrid'e aşık oldum ve başka yerde tatil geçirmek istemiyorum artık.

6 yorum :

audrey dedi ki...

çok güzelmiş ama gerçekten o minik kulübenin ne işe yaradığını anlamadın mı :-)))

Ebrushka Blog dedi ki...

Nasıl güzel yerler öyle bayıldım gerçekten cennet... :)

gooogoook dedi ki...

Harkulade Cennet tanımlamasını sonuna kadar hakediyor, bayıldım:) yok tam bir mest oldum demek daha doğru.. Gitmek istedim doğrusu!! Harkulade:)...

darkolivee dedi ki...

inanamadım gözlerimeee

shadoweyes_ontheway dedi ki...

Ne kadar güzel bir yermiş gerçekten. Fotoğraflar da çok güzel. Korumaya çalışmaları da hoşuma gitti. Bizde olsa çoktan otelleri kondurmuşlardı etrafına :(

Elsa dedi ki...

Sadece inanılmaz! ! Burayı seviyorum! Bir çok güzel!